sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Şubat 2013 Pazar

Sinema nedir, necidir?



Şu yaşıma kadar gördüğüm en acınası, en saçma ve en budalaca çaba, soyut kavramları anlamlandırma çabasıdır. Soyut kavramlar üzerine "Nedir?" kelimesiyle biten sorular sorulur ve somutlama acziyetinin çırpınışlarıyla cevaplar verilir... Her cevap, bahsedilen kavramın sadece bir tarafını anlatır ve biz onu sadece bir kaç kelime içine sıkıştırılmış, sonu noktayla biten bir cümleye hapsetmiş oluruz.

Lise yıllarınızı, ya da üniversiteyi hatırlayın... Girdiğiniz derste tahtaya yazılan ilk soru; -genellikle- dersinizin adının ne olduğunu sorgulamak üzerinedir. Felsefe Nedir? Edebiyat Nedir? Tarih nedir? Coğrafya nedir?


Eğer Sinema yahut sanatla ilgili bir bölüm okuduysanız, bu problem katlanarak büyümüştür ve karşınıza şu saçma sapan soruları çıkarmıştır; Sinema nedir? Sanat nedir? Senaryo nedir? Resim nedir? bla bla...

Herkes de kendine göre yorumlamaya çalışır. Sinema şudur. Sanat budur gibisinden... Sınavda ise hocanın cevabını vermek zorundasınızdır.
Hocanın; "sanatı-sinemayı vb- bundan daha iyi bir cümle ifade edemez!" dediği bir cümle vardır. Sınavdaki sorunun cevabı da odur genellikle. Cümleyi kalıp içinde düzgün bir biçimde yazarsınız ve bir şekilde okulu bitirirsiniz. Ama bu sorular sizin peşinizi hiç bırakmaz. Beyninizin bir tarafında somutlama mücadelesi devam eder. Yeni anlamlar yüklemeye çalışır ve ağız dolusu savunursunuz orda burda. "Daha çok bağıran daha çok haklıdır" kaidesince birilerine kabul ettirseniz de verdiğiniz bu mücadele Mevlana'nın hikayesindeki "Fili tariflemeye çalışan adamların" düştükleri komik durumdan farksızdır.


Hayatında hiç fil görmemiş bir grup adam, karanlık ve dar bir odada tutulan filin yanına sokulur hani. El yordamıyla tecrübe edip çıktıklarında da fili anlatmaları istenir. Filin kulağından tutan adam kuşa benzetir, bacağından tutan "sütun gibi bir şeydi belki de zürafaya benziyordu" der. Kuyruğunu tutan adam "yok yok fil yılan gibi bir şey ne alakası var" diye itiraz eder. Hortumunu tutan hortuma benzetir...

Sanatı ya da sinemayı anlamlandırma mücadelemiz de bundan öteye geçmeyecek. Herkes ne tarafından tuttuysa o tarafını tarif edecek.

En güzeli, bunları hislerimizin enginliklerine bırakmak. Madem insanın içi hudutsuz, bırakalım sanat da sinema da hudutsuz kalsın.




13 Ocak 2013 Pazar

Bir Kaç Adımda Kendini Pazarlama(!) Yöntemleri



Eğer devlet memuru değilseniz ve özel sektörde, ölçüsü tartısı olmayan işlerde çalışıyorsanız-sanat, medya, sinema, televizyon, tasarım, mimarlık vs. gibi- talep ettiğiniz iş için en iyisi siz değilseniz ve hatta o işte kötüyseniz ve dahi arkanızda sağlam bir torpiliniz yoksa, tam yerine geldiniz. Size birkaç altın sır vereceğim. Bunları yaparsanız üç vakte kadar istediğiniz yere gelirsiniz. 

1. YAPILAN HİÇ BİR ŞEYİ BEĞENMEYİN; Daha önce yapılmış olan işleri gözlerinizi belerte belerte eleştirin. Eleştirmek en iyi pazarlama yöntemidir. Böylece insanlar her zaman, sizin daha iyisini yapacağınızı düşünür.

2. AĞDALI CÜMLELER KURUN; Eleştirirken ağdalı cümleler kurun, yarısı anlaşılmasın. Hatta hiç biri anlaşılmasın, önemli değil. İnsanlar anlamadıkları insanlar karşısında hep ezik hisseder ve entel zannederler.

3. ARKADAŞLARINIZIN FİKİRLERİNİ ÇALIN; kendiniz bir şey üretemeyeceğiniz ve bununla uğraşamayacağınız için etrafınızdaki insanları iyi dinleyin ve iyi not alın. İş görüşmesine gittiğinizde bu fikirleri satabilir, arkadaş ortamlarında bu cümlelerle çok havalı görünebilirsiniz.

4. HER KONUDA FİKRİNİZ OLSUN; Saçmalayın önemli değil. Yeter ki her konuyla ilgili bir şeyler söylemiş olun.

5. SUSUN; Susmak ve entel entel mimiklerle sırıtmak da iyi bir pazarlama yöntemidir. Susan insanlar genellikle çok şey biliyor ama susuyor izlenimi verir.

6. KARŞINIZDAKİNİN HER FİKRİNE KATILIN; ki sizi aynı kafadaymış sansın. Onaylayın onları, doğru olduğunu destekleyen cümleler kurun. Onaylanmak her insanın hoşuna gider. Konuşmanızın sonlarına doğru kuracağı cümle genellikle; “senle biz aynı kafayız ha” gibi saçma sapan bir cümledir.

7. HERKESLE TANIŞIN; Arkadaş çevrenizi bir sürü ıvır zıvır insanla doldurabilirsiniz. Çoğu gerçek manada dostunuz olmayacak, -gerçek dostu nereden bulacaksın ki zaten- ama tanışıklık iyidir. Sağlam bir torpil çevresi kazandırır size.

8. KENDİNİZİ EN BAŞTAN ETİKETLEYİN; layık olmasanız da önemli değil, Senarist deyin, Yönetmen deyin, satış direktörü diyin, bilmem ne uzmanı diyin, Uzman deyin, bulun işte bişeyler, sonra da titrinize uygun tripler atın. Havaya girin. Siz o'sunuz artık, öyle düşünün. Olmak istediğiniz kişi.



Buraya kadar muhtemelen hayal edemediğiniz yerlere gelebilirsiniz, hak ettiğiniz işten çok daha fazlasına ulaşabilirsiniz.  Çünkü genellikle “işin ehli olan insanlar, o işe layık olduklarını hiçbir zaman kabul etmezler.” “Bir işi talep etmek genellikle o işte yetersiz olan insanların işidir.” Bu yüzden işiniz kolay olacaktır, yükselebildiğiniz kadar yükselirsiniz. Bu sekiz maddeye bir 80 maddede de kendiniz ekleyip başarabilirsiniz ama bence son olarak çok önemli bir maddeye daha ihtiyacınız var.

9. LAYIK OLMADIĞINIZ VE HAK ETMEDİĞİNİZ BİR MAKAMDA BULUNMANIN RAHATSIZLIĞINI HİSSETMEMEK İÇİN, BOL BOL “KENDİNİZİ KANDIRIN!”
Merak etmeyin kendinizi kandırmak, insanları kandırmaktan daha kolaydır.