Woody Allen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Woody Allen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2013 Cuma

Zamanın çocuğu olmak... Ya da olmamak... İşte bütün mesele böyle bir şeydi...

Bizler zamanımızın çocuklarıyız, istesek de istemesek de aşamayacağımız koca bir duvar var önümüzde ve her defasında ona toslamaya mahkumuz. Çünkü çok önemli bir şey o duvara toslamak. Öyle böyle değil. Etlerin yapışıp kemiklerin yerinden çıkana kadar çarpmak, ya da çarpmamak, işte bütün mesele bunun gibi bir şeydi....beynim yerinden çıkmış olmasaydı daha güzel tarifleyebilirdim. Neyse...

Beynimden arta kalan bir kaç parçayla şunu söyleyebilirim ama; cahillerin büyük büyük puntolarla konuşup açıklarını kapattığı, azcıkiştenanlayangiller sınıfının söylediği üç beş sözün de rabarbaya kurban gittiği bir çağda yaşıyoruz. Bir geçiş döneminde miyiz yoksa hep böyle olageldi de biz mi bu kadar abartıyoruz bilemedim. Aklıma Woody Allen'ın "Peris'te Bir Gece Yarısı"sı geldi. Zavallı genç yazar da böyle düşünüyordu. Zamanının çocuğu olmaktan sıkılıp Hemingway'lerin yaşadığı çağa öykünüyordu. Ne zaman ki, büyük puntolarla konuşan o can sıkıcı adamdan kaçıp, Paris'in sokaklarına atar kendini, işte tam da o anda Hemingway'lerin, Luis Bunuel'lerin dünyasına giriverir farkında olmadan. İşte tam da hayal ettiği, olmak istediği çağdadır. Fakat orada da durum çok farklı değildir. Onlar da içinde bulundukları zamandan pek memnun değillerdir.

Kalan son parçacıklarımla şunu diyebilirim ki; belki de Woody Allen haklıdır, zamanın çocuğu hep şikayetçidir. Bizim gibi, sizin gibi yahut işte birşeyyapmakisteyengiller sınıfında kimler varsa -parmak kaldırsın- onlar gibi. 
-şaka yaptım parmak kaldırmayın- En azından boşuna kaldırmış olmayın. Haa söyleyecek çok önemli bir şeyiniz varsa kaldırın tabi. Ama kimse size söz hakkı vermeyecek, unutun. İnat edip konuşsanız da kimsenin umurunda olmayacaksınız, çünkü duvarlar beyinleri altüst etmiş. Kimse bilmiyor, kimse anlamıyor, kafalar karışık, hep bir soru işareti; "acaba kim bilen doğrusunu?" (İ.Özel)"

En iyisi ben de susayım, satırlarıma İsmet Özel'in nihavend makamında söyle-me-diği şu eserle son vereyim;

"acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhunu
sanki ne anlıyorum?
Ola ki
Şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki!
Evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana."

(Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Fotoğrafımın Arkasındaki Satırlar)